Sayfalar

12 Nisan 2012 Perşembe

IP MAN, GLADYATÖR, VESUR YÜREK FİLM TÜRLERİNİN BÜYÜSÜ


Geçen akşam bir arkadaşımızın önerisiyle IP MAN filmini izledik. Gerçekten etkileyiciydi, filmin kahramanı Bruce Lee’nin Dünyaca ünlü hocası olan, Wing Chun’un yani Ip Man lakaplı ustanın gerçek hayat hikayesini anlatıyordu. Geliştirmiş olduğu rakibine darbe vurmadan yenme mantığı ile geliştirdiği kung fu tekniğini ele alırken, bilge kişiliği ile de felsefik açıdan doyurucu filmlere örnek olacak nitelikleriyle bizim de beğenimizi kazandı. Yer yer bazı sahnelerde Cindrella Man filmini izlediyseniz, ona çağrışım yapabilecek bezerliklere de sahip. O kadar ilgi görmüş ki, 2. ve 3. Ip Man serisi çekilmiş.


Peki Ip Man, Gladyatör, Cesur Yürek gibi kahramanların gerçekleştirdiklerini izleyiciye sunan bu tür filmlerin, bu derece başarılı gişe yapmasının nedeni nedir? Neden kahramanlara hayran kalıyoruz? Psikoloji, bir bakış açışıyla bunu şöyle açıklıyordu; O kahramanları izlediğimizde, ki öyküler genelde kahramanların kazanmasıyla, iyinin hakkının filmin sonunda verilmesiyle sonlanır, bizler de mutlu oluruz veya onlar inandıkları değerler uğruna ölümü göze alırlar, ölmüşlerse de kahramanca ve onurlu ölmüşlerdir. Böylece biz seyirciler tatmin oluruz, içimizdeki evrensel doğruya göre sonlanan film mutlu kılar bizi, ya da evrensel doğruları savunarak ölümsüzleşen kahramanlar sonsuz saygımızı ve sevgimizi kazanırlar. 
Peki, konumuza geri dönersek kahramanlık filmlerinin bu derece gişe yapmasının nedeni nedir? Bu tür filmlerin 3 önemli sihri vardır.
1) İçimizde saklı kalan kahramanı canlandırmış, uyandırmış olmaları olabilir mi? Yani doyurulması gereken bir ihtiyacı karşılıyor olabilir mi bu tür filmler? 
Pek çok insanın günümüzde korku psikolojisiyle yönetildiği dünya toplumlarında, bu filmlerle kahramanlık yönümüz tatmin edilmiş olur, yani toplumun aç olduğu bu duygusu doyurulur, başka bir iddiaya göre. Kısmen de doğru görünüyor bu savlar. Peki başka bir sav olabilir mi sizce de?


2) Kişisel ve ruhsal gelişimin günümüzde yükselen bakış açısına göre, sevmediğimiz karakter özellikleri aslında bizde de var olan fakat reddettiğimiz özelliklerdir. Kulağa itici geliyor farkındayım. Ancak bunu şöyle açarsak daha kabul edilebilir gelecektir. Karşımıza çıkan, bize zarar veren ya da hoşlanmadığımız karakter özelliklerine ya da davranış modellerine sahip insanlar, aslında aynı özelliklerin bizde de olduğunu bize gösterecek olan, yani bize ‘aynalık’ yapan kişilerdir. Yani benzer enerjiler birbirini bulmuştur diğer bir deyişle. Diğer taraftan bu özellikler toplumsal öğretiler gereği olumsuzdur, istenmeyen ve kötü olarak etiketlenmiş davranışlardır. Mesela yalan söyleyen birinden hoşlanmayız, çünkü yalancıdır o! Etiketleriz, sanki bizde o özellik yokmuş gibi. Ya da beğenmediğimiz bir özelliği, bizdeki aynı ama bastırdığımız, ‘kötü’ adledildiği için kendimize de yakıştırmadığımız özelliklerdir. İşte o kişi o özelliği ile bize ‘aynalık’ ederek, ittiğimiz, görmek istemediğimiz tarafımızla yüzleştirir bizi. Yalancı insanlara öfke duyarız. Elbette yalan söylemek iyidir demiyorum. Demek istediğim, ittiğimiz o insanların o özellikleri bizi kızdırır. Öfkenin ardında acı vardır çünkü, bu yüzden kızdırır aslında. Bizde var olmayan bir şeyi tanıyamaz, bilemez ve göremezdik çünkü. 
Oysa hepimiz BİRiz. O kişinin aynalık yapan o özelliğini görüp, kendimizde olduğunu fark edip, sevgiyle kabul etmediğimiz ve dönüştürmediğimiz sürece, kendimizdeki bu düğümden de kurtulamayız. Bu konu çok konuşulur ve artık kabul edilirde olmaya başlandı.


Tıpkı burada olduğu gibi insanlar bize olumlu, iyi ve takdir ettiğimiz yönleriyle de aynalık ederler. Atladığımız konu işte tam da budur! Bu filmlerin üzerimizdeki gizemli ve çekici tarafı yani. 
Filmlerdeki kahramanlar bizde var olan, ama henüz farkında olmadığımız ya da farkında olduğumuz ama henüz ortaya çıkartamadığımız o yönümüze ışık tutarlar. Hemen herkesin idolleri vardır. Olması da doğaldır hani. Hayranlık duyduğunuz idol isimlerin hangi özellikleri, sizi büyülüyor? İşte bilin ki o özellikler sizde de var olan ve ortaya çıkarmanızı bekleyen taraflarınızdır. İşte o kahramanlar buna aynalık ederler.
3) Diğer bir büyülü tarafı da bizim için, halifelik psikolojisinde yaşayan, yani kendi hayatının iplerini elinde tutan, sorumluluk alan insanlar olarak, örnek kahramanlar oluşlarıdır. Ruhumuz onlar gibi olabileceğimizi biliyor, özde bunu hissediyoruz, ama o öz ile bağlantımız zayıf ne yazık ki. Onlar cesaret etmiş ve olmuş kişilerdir, rol modelledir aslında bizim için. Korkularını aşmışlardır. Çoğumuzda ise ego bilinci nedeniyle, olduğumuzu sandığımız sınırlı bene sıkışıp korkularımızı aşamadığımız için kurban psikolojisinde hayatımızı sürdürürüz. Aslında yazılımımızda, bu kabuğun dışına çıkıp, olabileceğimiz kahramana dönüşmek varken, çıkamadıkça filmlere sığınırız. Anlık doyumlar yaşarız.


Tavuk çiftliğinde yaşayan kartal hikayesini çoğumuz duymuşuzdur. Tıpkı onun gibi; 
Sen de bir kartal olarak doğdun. Tavuk bilinciyle yaşamak doğana aykırı. Tavuk bilincinin rüyalarını gerçekleştirmekten seni alıkoymasına izin verme. Ama öncelikle bugüne kadar tavuk bilinciyle yaşadığını ve kartal bilinci potansiyeline sahip olduğunu farkında ol. Tavuk gibi düşündüğün ve yaşadığın sürece bir kartal olamaz ve göklere yükselemezsin. Özgüven senin kartal bilincin. Başına ne gelirse gelsin pes etme, silkelen ve şimdi, neler yapabileceğini düşün. Hayranlık duyduğun özellikleri keşfet ve bunların, bekleyen hazinelerin olduğunu hatırla. Onları hayata geçirmek için elinden geleni ardına koyma.


Sevgi ile hoşça kalın.

3 Nisan 2012 Salı

EN MUTLU HAYAT



Yaşamınızda ne olsaydı çok mutlu olurdunuz?
Çoğu kez mutsuzluğumuzu farkında oluyoruz da, neden mutsuz olduğumuzu kendimize pek sormuyoruz. Ya da yakınıyoruz ama yakınmanın dışına çıkıp, çözüm üretecek bakış açılarıyla bakmayı düşünmüyoruz. Ne istediğimizi ne kadar biliyoruz? Mutluluğa giden yol herkes için farklı farklı tanımlanabiliyor. Çünkü her birimizin değerleri farklı, hayattan beklentilerimiz de farklı.

Dönüşüm için en keyifli deneyim, en iyi koçluk sürecidir.
‘Kendime en uygun yaşam koçunu arıyorum’ diyorsanız, yaşamınızda bir dönüm noktasında bulunuyorsunuz demektir.

Yaşam koçluğu, yaşam kalitesini arttırmak isteyen herkes için en uygun çözümdür. Kendisinin en iyi versiyonuna ulaşmak isteyenlere en kaliteli hizmeti sunan yol arkadaşlığı çalışmasıdır. Her şey, hayatında belli alanlarda ya da kendinde değişim ve dönüşümü arzulayan kişilere, farkındalık arttırma temeline dayanarak başlayan ve ilerleyen bir süreçtir.

Gündelik yaşamın içinde ve zamanın bizi yönettiği rutinde,  insanın kendisine daha az zaman ayırabildiği bir sistemde yaşıyoruz. ‘’Teknoloji hayatımıza girdikçe insanların dokunulma ihtiyacı artıyor’’ dediği gibi yazarın. Kendisiyle olmaya, kendisiyle baş başa kalmaya fırsat yaratamadıkça, farkındalığımız azalıyor. Toplumda insanların depresyon oranının giderek artmasının temel nedeni de budur; insanın kendinden uzaklaşması.

Hayat anda akıyor, andaki farkındalık düzeyimizse gittikçe azalıyor. Zihin sürekli insanın kendi dışındaki faktörlerle meşgul ediliyor. ‘’Yalnızlığın yaratıcı gücünü keşfetmeyenler, kendileriyle hiçbir zaman tanışamazlar.’’ Dediği gibi ROMAİN GARY’in. Kendinden uzaklaşan insan, yaşamın akışında başına sarsıcı bir olay gelmedikçe aynı rutinde rastgele yaşamaya devam ederken kendini kaybedip, bunalımını büyütüyor.

Çoğunlukla hayatın dilini okumayı bilmiyoruz. Yaşam olaylarla, içsel sıkıntılarımızla, ya da çeşitli hastalık ve kazalar ile mesajlar yolluyor. Fark etmemiz için! Ruhumuza uygun bir yaşamı, bizi mutluluğa götürecek en kolay ve kısa yoldan mutluluk kapılarına ulaşacağımız kendi yolumuzda gitmemiz için mesajlar yolluyor. Kendimizle vakit geçirebiliyor olsaydık, yanıtları da kolayca görüyor olacaktık.

İnsan kendisiyle baş başa kalmadıkça, kendini dinlemedikçe ve farkındalığını arttırmadıkça mutsuzluğu daha da artacaktır, bu kaçınılmazdır. Teknoloji arttıkça yalnızlığımız büyüyor. Bizleri kuşatan her gün binlerce veri ve data akışından sıyrılmadıkça çıkışa giden yolda daha uzun labirentler çiziyoruz.

Koçluk çalışmalarında pek çok metot ve uygulamanın asıl amacı; kendisiyle baş başa kalamayan, kendine doğru soruları soramayan ya da kendi öz benliği ile iletişimi zayıfladığı için kendine sorduğu sorulara yanıt bulamayan kişilere doğru sorular ile ayna tutmaktır. Bazen de tüm bunların dışında kişi farkında olduğu halde, istediği yönde ilerleyememektedir, bu aşamada da koçluk süreci devreye girebilmekte muhteşem sonuçları almamıza imkan vermektedir. Farkındalık arttığında ardından çözümü görmek de çok kolaylaşıyor; labirente kuş bakışı bakarız ve yol kısalmıştır.

Yaşamda mutluluk için her insan bütün yanıtlara ve içsel kaynaklara sahiptir. Yeter ki ulaşmak istesin.
Siz neye hazırsanız o da sizin için hazırdır. İhtiyaç duyduğunuzda ve yürekten çözümü arzuladığınızda, çözüm için gerekli bilgi size ulaşacaktır.

Yaşam olasılıklarla dolu. Enerjimizi yükseltip, düşüncelerimizle güçlendirdiğimiz olasılığı, hayatımıza çekiyoruz, farkında olsakta olmasakta.

Yaşam avuçlarınızda
Siz onu nasıl tutuyorsunuz?
Yaşam size bir çok soru sorar. ‘Peki bu durumda ne yapacaksın?’ der.
Sizin verdiğiniz yanıtlar neler?
Mutluluğunuzu belirleyen şey; hayatınızın koşulları değil,
Şu an ve şimdi’de sizin hayata verdiğiniz yanıtlardır.
Enerjiniz ne ise, siz O’sunuz. Bakış açınız, düşüncelerinizi belirler, düşünceleriniz duygularınızı..

Gelin, içinizden yükselen sizin doğru yanıtlarınıza birlikte ulaşalım. İçinizdeki potansiyel açığa çıkmak için farkındalığınızı ve kararınızı bekliyor. Bu muhteşem deneyimi hayatınıza katın, çünkü bunu hak ediyorsunuz.

Sevgiyle kalın.

1 Nisan 2012 Pazar

BİR SLOGAN, ‘KENDİNİ BUL’. VE DAHA FAZLASI.




Geçen gün yolda yürürken, billboardlarda bir reklam dikkatimi çekti. Bir giysi markası yeni sezon ürünlerini sunarken giydirilmiş genç kızı fotoğraflamış ve sadece ‘’ Kendini bul!’’ sloganı ile yetinmiş.
Yetinmesi de doğal, çünkü bu çok yeterli ve çarpıcı bir söylem. Nasıl mı? Açıklayayım,


Bugün tekstil sektöründe bir firma, sundukları kıyafetlerin reklamında ‘’kendini bul!’’ sloganı kullanabiliyorsa düşünmek gerekir.
Reklamlarda bir reklamın beslendiği iki güçlü nokta, ya kişilerin ihtiyaçlarına yanıt oluşturduklarını öne sürerek, ya da ihtiyaçları olduğu algısını telkin ederek; insanların zihnine bu ihtiyaç algısını yerleştirerek talep yaratarak beslenir.


Giysileriniz ile kendinizi bulacağınızı öne süren bir reklam düşündürücüdür. Düşündürücüdür çünkü, bu kez ilk seçenekten yani bir gerçekten beslenir. Bu, insanın kendini bulamaya ihtiyacı olduğu gerçeğidir.
Çünkü insan öz varlığından, kendisinden uzaklaştırılmıştır. Algılarımız hep dışa odaklıdır.  Dışını besle, imajını koru, görüntü, görsellik, kendini fiziksel bedeni ile tanımlayarak sınırlanmış bir aynada gördüğü ben, içini keşfedemez. Öz kaynaklarını, öz güçlerini ve yeteneklerini bilemez. Kendinden, özünden, içindeki benden uzaklaşıp dış ben ile tanımlanan insan savrulur. Bu kaçınılmazdır.


Keskin bir virajı, geniş açıyla alan aracın merkezkaç kuvveti ile, dar açıyla virajı alan diğer bir araca göre daha çok savrulması gibi.
İnsan da merkezinden, içinden, kendinden, özünden uzaklaştıkça savrulması artmaktadır. Sonra bu açığı önce dışsal olarak yani dışarıdaki etkenlerle kapatmayı deniyoruz, işe yaramadığını fark ettiğimizde ‘neden?’ sorusunu sormaya başladığımızda ‘nasıl?’ sorusuna ulaşıyor ve bir gün bu durum, bizi içe yönelmeye götürebilmektedir.


Her sezon gardrobumuza trend giysiler eklenir. Dışsal dönüşümü gayet güzel takip eden ve uyarlayan bir toplum yapımız var. Çok güzel. Reklamlar ‘Beni al, beni al’ diye bağırıyor, billboardlarda bir reklamdan diğerine afiş değişimi birbirini kovalıyor.


Dışsal değişim ve kişisel imajımız tabii ki çok önemlidir. Giysilerimiz beden dilimizdir. Ruh halimizi, karakterimizi, tarzımızı ve kendimizi sözsüz ifade etmenin en çarpıcı ve doğal yoludur.Yapılan araştırmalara göre İnsanların, işitsel, görsel, dokunsal temsil sistemlerinden, % 60’ının öncelikli olarak görsel temsil sistemini kullandığı bir dünyada yaşıyoruz. Yani insanların çoğu önce görseldir. Bu açıdan bakınca görünüşümüze önem veriyor olmamız da doğal aslında. Bununla birlikte sorun büyük oranda, daha azınlıkla dokunsal temsil sistemimizi kullanıyor olmamız olabilir. Dokunsal temsil sistemi duygularla, sezgilerle, hissetmekle ilgilidir. Daha çok hissetmeye odaklanabilen insanlar, görsel imajlarını doyurmalarının ardından, içsel boşluğu daha kolay ve erken hissedebilen grup olamaya daha çok aday gibi görünüyor. Hissetme ve duygu odaklı oldukları için başkalarının duygularına olduğu kadar kendi duygularını dinlemeye de daha yakın grubu oluşturuyor olabilirler, çünkü daha içseldirler.


Böylece her sezon yenilikleri gardrobuna taşıyan insan, bir süre sonra içsel doyumsuzluğunu yani derin içsel boşluğunu imaj ile kapatamadığını fark edebilir.
Peki içsel doyumu sağlamanın yolları nelerdir?
Dışsal doyum ile, içsel mutluluğa erişemediğimizi fark ettiğimizde, içsel doyumun arayışına girişiyoruz. Böylece dışsal imaj ile ‘kendini bul’ diyen bir giysi kataloğu, o kişide o reklamın amaçladığı yüksek hipnotik etkiyi yaratamaz.


Kendini bulmak, ‘içsel’dir. Böylece kişisel gelişim alanında ilerlemeyi, kendini içsel olarak tanıma ve geliştirme hatta dönüştürme yolculuğuna çıkar insan. Dönüşüm, çünkü; bugüne kadar olduğunu sandığı ben den, özünde gizli bir cevher gibi kapalı kalmış ben e uzanan bir değişim yolculuğunda, olduğun halden özüne dönüşüm projesidir.


Bir reklam sloganı; Kendini bul!
Gerçeklerin gücünden beslenen bir reklam sloganı, tebrikler!
Kendini bul.. hangi kendini? Kaybetmiş olduğun..


Evrim Balıkçı
Kuantum Yaşam Koçu

25 Mart 2012 Pazar

BİLİNÇALTIMIZIN HAYATIMIZA ETKİSİ


Yaşamımızdaki davranışlarımızın %90’ının bilinçaltından kaynaklandığı biliniyor. Hayata ve kendimize dair inançlarımızın ve duygularımızın depolandığı yer de aslında bilinçli zihnimiz değil, bilinçaltımızdır. Yani bugüne kadar yaşadığımız ve bugün de devam ettirdiğimiz yaşamımız bilinçaltı inanç ve duygularımızın etkisiyle oluşuyor.
Peki bilinçaltı kayıtları ve programları nasıl oluşuyor?

Bilinçaltı inançları genellikle 0-7 yaşına kadarki yaşamımızda edinilen inanç kalıplarından oluşur. Çocukta mantık 6 yaşında oluşur, bu zamana kadar bilinçaltı anne-babalardan ve özellikle yakın çevreden gelen inanç kalıplarını almaya açıktır. Çocuk bu dönemde edindiği inanç kalıpları paralelinde kendine ve hayata dair kendini korumaya yönelik bazı savunma mekanizmaları geliştirir. Bu dönemde çocuğun zihni alfa dalgaları dönemindedir ve hayallerle örülü bir dünyada yaşar. Erişkin yaşama geçtikten sonra ve özellikle 14 yaşından sonra zihin Beta dalgası konumuna geçer ve mantık ağır basar. Genellikle kişi uykuya dalmadan önce, ya da meditatif faaliyetler sırasında beyin tekrar alfa dalgasına geçer, aynı durum sabah ilk uyanıklık anında da geçerli olur. Gün içinde ise beyin beta dalgasında çalışır.

Bilinçli zihnimizle her ne kadar isteklerimize odaklansak da, bilinçaltında duygular (özellikle korkular) yer aldığı için bunların hayatımıza etkisi bilinçli zihnimizin etkisinden çok daha güçlü olur.
Böylece bilinçaltımızda kayıtlı çoğunlukla farkında olmadığımız inançlara ve duygulara(korkular) yönelik bir hayatı kuantum alanına yaydığımız için, buna uygun deneyimleri hayatımıza çeker ve bilinçaltı inançlarımıza uygun bir yaşamı farkında olmasak da yaratırız. Örneğin benzer yaşam deneyimlerini tekrar tekrar hayatınıza çekiyor musunuz, yeni başlangıçlar yaptığınızı düşünüp aynı sonuçlara mı ulaşıyorsunuz, ya da kısır döngü gibi aynı ortam, durum ve insanların içinde kendinizi buluyor musunuz? Bunların tamamı bilinçaltı inanç kalıplarımıza uygun deneyimleri sürekli yaşamımızda yaratmamızdan kaynaklanmaktadır.

İşte bu noktada, Koçluk sürecinde bilinçaltı inanç kalıplarının fark edilmesi, bunların olumlu inanç kalıpları ile dönüştürülüp, yeniden programlanması çalışmaları yapılır. Kişiye özel, ihtiyaçlarıyla ve istekleriyle paralel bir yaşam modelini danışanın zihnine programlama çalışması yapılmaktadır. Sadece bilinçli zihinle yapılan çalışmaların etkisinin az olmasının nedeni, Zihin beta durumundayken gün içinde yapılmasıdır. Kişiye özel bilinçaltı telkin CD’si uygulamalarımızda kişinin zihni alfa konuma geçtiğinde(gece yatarken) dinlenmesi şeklinde olduğundan kesin sonuç vermektedir.
Çünkü çocukken alfa konumunda yapılmış bilinçaltı kaydını ancak yine zihni yine alfa konumuna
çektiğimizde değiştirmemiz mümkün olmaktadır.

Negatif inanç kalıplarından ve negatif duygulardan bilinçaltının temizlenmesi ve bilinçaltının yeniden istenilen şekilde programlanması nörobiyolojinin kanıtladığı şekilde belli bir zaman süresinde gerçekleşmektedir. Bu süre kişiden kişiye değişmekle birlikte genelde ve en az 3 aylık bir çalışma dönemini gerektirir. Ancak bir kez bu aşamaya gelinince kişinin hayatında istediği yönde ve kalıcı şekilde etkisi olacağı için bu yolculuğa çıkmaya değer olduğu da açıkça görülecektir. 


Sevgiyle

24 Mart 2012 Cumartesi

EFT NEDİR, NE İŞE YARAR?


Duygusal Arınma Tekniği-EFT, Amerikalı bir mühendis ve NLP uzmanı olan Gary Craig'in, Amerikalı klinik psikolog Roger Callahan'in Düşünce Alanı Terapisi'nden yola çıkarak geliştirdiği ve daha basitleştirerek herkesin uygulayabileceği bir yönteme dönüştürmesiyle ortaya çıkmıştır.
Açılımı Emotional Freedom Technique, yani Duygusal Özgürleşme/ Arınma Tekniği olan EFT binlerce yıldır kullanılan akapunktur ve akupresurdan temel alan iğnesiz akapunktur yöntemidir.

Tüm fiziksel, zihinsel, ruhsal sorunların ve hastalıkların altında, enerji sistemimizdeki tıkanıklıklar yatar. EFT bu tıkanıklıkları ortadan kaldırır. Bu blokajlar, fiziksel hastalıklara yol açmasının yanı sıra, duygularımızı da etkiler. Yaşadığımız olumlu ya da olumsuz her olay, yaşadığımız her duygusal tecrübe, vücuttaki enerji sistemimizin etkilenmesine neden olur. Meridyen ve chakra sistemimiz ile psikolojimiz birbirine karmaşık bir bağla bağlıdır.

EFT uygulamasında vücudumuzdaki enerji meridyen noktaları parmak ucu vuruşlarla uyarılarak, bu esnada farklı telkin teknikleri kullanılarak, problemlerin nedenleri kökten yüzeye çıkarılır ve ortadan kaldırılır. Bu tıkanmaların yol açtığı, öfke, kızgınlık, acı, endişe, stres, korku, kaygı ve diğer duygusal birikimleri yok eder. Geçmişte yaşadığımız travmatik bir olayı hatırladığımızda ortaya çıkan olumsuz duygu, bu ikisini birbirine bağlayan köprü vazifesindeki blokaj ortadan kalkınca kaybolur ve bugün artık negatif bir anlam taşımaz ve hissettirmez.

Tamamen bilinçli olarak yapılan, bir alt bilinç çalışmasıdır.
Zihnimizi vücudumuz aracılığıyla iyileştirebileceğimiz bir terapi yöntemidir.
EFT’nin uygulaması basittir ve arınma diğer terapi yöntemlerine göre çok daha hızlıdır.
Tamamen güvenlidir ve yan etkisi yoktur.
Her tür sorun için uygulanabilir.
Uygulaması kolaydır, etkilidir ve sonuçları kalıcıdır.
Kişi kendi kendine de uygulayabilir.
Bir başkasına uygulamak içinse konunun uzmanı olmak şarttır.
Soruna bağlı olarak iyileşme oranı %80’in üzerinde bildirilmiştir.

EFT’NİN UYGULANDIĞI BAZI ALANLAR

Bağımlılıklar (yemek, alkol, sigara, uyuşturucu)
Çeşitli negatif duygular (öfke, üzüntü, keder, özlem, kıskançlık)
Endişe, kaygı, evham

Hayır diyememe,
Korkular ve Fobiler
Suçluluk duygusu,
Kendine güven,

Mükemmelliyetçilik
Saplantılar,
Depresyon
Kötü anılar,
Kilo problemleri,
Travma sonrası stres
Migren veya farklı vücut ağrıları

22 Mart 2012 Perşembe

BİREYSEL YAŞAM KOÇLUĞU NEDİR?



Koçluk mesleğinin ana amacı, kişilerin performanslarını arttırarak, hayatlarında bugün bulundukları noktadan varmak istedikleri noktaya ulaşmalarını sağlamaktır. Koçların görevi, kişilere gerçek potansiyellerini ortaya çıkartabilmeleri için destek vermektir.


Koçluk, kişilerin veya kurumların gelişmesine, yeni bir yetkinlik ya da davranış öğrenmesine, belirlediği hedeflere ulaşmasına veya bir problemi çözmesine destek olan interaktif bir işbirliği sürecidir. Yaşam Koçluğunda koçun doğruları değil sizin doğrularınız hayata geçirilir.

Günümüzde artık, rehberlik hizmetleri yerine Öğrenci koçluğu, kişisel gelişim yerine Yaşam Koçluğu, Yönetici danışmanlığı yerine Yönetici Koçluğu ve ayrıntılarına bakarsak İlişki Koçluğu, hatta Para Koçluğu’na kadar yaşamımızın her alanında faydalanabileceğimiz alternatifler sunuyor. Gelişmiş ülkelerde bilgi işlem sektöründen sonra en hızlı büyüyen ‘Koçluk Hizmeti’, istenen performansa ve yaşam tatminine ulaşmak için koç(coach) ve danışan(coachee) arasında kurulan planlı bir gelişim ilişkisidir.

Koçluğun tarihçesine bakacak olursak, İlk olarak ABD’de 1980’lerden itibaren koçluk yaklaşımı doğdu ve daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bu kadar hızlı yayılmasının nedeni, kısa sürede etkin sonuçlar elde edilmiş olmasıdır. Yaşam koçluğu daha önce üst düzey yöneticilere ya da süper atletlere tanınan bir ayrıcalıktı; ancak artık rüyalarının gerçek olmasını isteyen herkesin yararlanabileceği bir araç haline geldi.

Yaşam koçluğunun sizin işinize yarayıp yaramayacağını merak ediyor olabilirsiniz. Deneyin ve görün. Bir anlamda kimse yaşam koçuna ihtiyaç duymaz; bu müthiş bir lükstür. Ancak bir olimpiyat atleti gibi, yaşamınıza dair istekleriniz, hedefleriniz varsa ve daha iyi bir şeyler yapmak ve kesinlikle en iyi halinize ulaşmak istiyorsanız, yaşam koçluğunun sağladığı avantajları isteyeceksiniz.

Tek bir başarı vardır, hayatını kendi yolunca yaşayabilmek. Christopher Morley


Sevgiyle

KUANTUM KOÇLUK FARKI NEDİR?


Diğer koçluklarda uygulanan tüm yöntemlere ek olarak farklı bir dizi tekniği de(Bakınız ‘Kuantum Yaşam Koçluğu Teknikleri’’)  içeren koçluk programıdır. Kuantum Yaşam Koçu gerek kişinin kendisini yeniden yapılandırmasını, gerekse yaşamını yeniden dizayn etmesini sağlayacak araçları sunar.

Kuantum Yaşam Koçluğu, kişinin bugün içinde bulunduğu durumunu oluşturan geçmişten gelen olumsuz inanç kalıpları değişmediği sürece, bugününde ve geleceğinde de benzer yaşam deneyimlerinin ve döngülerin devam etme olasılığının çok yüksek olduğunu düşünür. Bu yüzden bu negatif inanç kalıplarını saptar ve uyguladığı kuantum dönüşüm yöntemleriyle bunları danışanın hedefine uygun ve öz potansiyelini ortaya çıkartacak şekilde değiştirir. Kuantum Yaşam Dizaynı çalışmasında sadece olumsuz inanç kalıplarının tespiti için 1. seansta geçmişe gidilir ki, amaç bunların tespiti olup, bu aşamadan sonra artık danışanın hedeflediği gelecek tasarımı üzerine çalışmalar diğer seansların tümünün ana içeriğini oluşturur.

Kuantum Yaşam Koçu, gelen danışanın beyin kimyasında değişiklik oluşturmuş ruhsal rahatsızlığı varsa, ağır depresyona sahipse, ağır obsesyonlar söz konusu ise bu durumda danışanı hemen bir Psikiatriste yönlendirir. Danışan kişinin içinde bulunduğu duygu durumu, analitik çizgide 0(sıfır) noktasının biraz altındaysa ve küçük bir çaba ile (+) bölgesine taşınabilecek gibiyse mevcut EFT, Kuantum ve NLP gibi teknikler uygulanarak, bunlardan olumlu bir geribildirim alınıyorsa Ya da;

Kişinin ruh hali olumlu(+) olmakla birlikte, kişisel gelişiminde yol almak, mevcut sorunlarına çözüm arıyor veya hedeflerine ulaşma çabasında ise de Koçluk çalışmasına geçilir.

Kuantum Yaşam Koçluğu, kişinin olasılıklarla dolu olan yaşamında ulaşmak istediği duygu durumunu, hedeflerini ve bunlara ulaşacak kaynakları kişiye yöneltilen güçlü sorularla keşfettirme sürecidir; çünkü bunların tamamının ve kişiye özel en doğru yanıtların ve içsel potansiyelin de o kişide zaten olduğu inancıyla yola çıkar.

Galileo’nun dediği gibi ‘’Kimseye bir şey öğretemezsiniz; sadece cevabı kendi içinde bulmasına yardımcı olursunuz.’’

Bireysel yaşam koçluğunda amaç farkındalık yaramaktır. Bu hem olumlu ve güçlü yanlarımız, hem de farkında olduğumuz ya da olmadığımız kör noktalarımızı fark ettirmek, ayrıca hayatımızı da nasıl kendimizin davranış ve inanç kalıplarıyla oluşturduğumuzu fark ettirmek olduğu gibi, iç gücümüzü ve öz potansiyelimizi de fark ettirme çalışmalarıdır. 
Bu farkındalıkları yaratırken inanç sistemimize ve davranış modellerimize bakıyor ve tüm bunları kuantum felsefesi ışığında inceliyoruz. Kuantum düşünme felsefesi ile algılama biçimimizi fark ediyor, bugünü ve geleceğimizi nasıl tasarladığımızı da fark ediyoruz. Farkındalık yarattıktan sonra kişisel dönüşümünüze ve kişisel yaşam dizaynınızı da bu bilgiler ışığında inşa ederken size yol arkadaşlığı yapıyoruz. Aslında bunu siz yapıyorsunuz, biz size sadece kullanabileceğiniz farklı bakış açılarını, ihtiyaç duyacağınız metotları ve bunları nasıl hayatınıza geçireceğiniz konusunda rehberlik ediyoruz.

Böylece Kuantum yaşam koçluğu, kişinin kendini keşfetmesine, belki bugüne kadar fark etmediği yeteneklerine, ya da kör noktalarına ışık tutarak danışanın farkındalık, harekete geçme ve yaşamının sorumluluğunu üstlenmesini sağlayan, bu süreçte danışana destek ve geribildirim sunan keyifli ve mükemmel bir çalışmadır.

KUANTUM KOÇLUK SİZE NE KAZANDIRACAK?



Kuantum Algılama İle Yeni Yaşam Tasarımı çalışmalarıyla, Kendini daha derinden tanıma yolculuğu başlamış olacak ve Yaşamınızda değiştirmek ve dönüştürmek istediğiniz alanlarda mesafe kat etmenin hazzını yaşayacaksınız.

Ayrıca Bilinçaltı inançlarınız pozitif inançlarla ve duygularınız da pozitif duygularla yer değiştirmiş olacağı için;

·          Enerji durumuz değişecek,
·          Kendinizde memnun olmadığınız davranış modellerinin yerine yenilerini iyileştirerek koyabileceksiniz,
·          İstediğiniz gerçek potansiyeldeki Siz’e veya yaşama ulaşmaktaki engellerinizden ve korkululardan (güvensizlik korkusu, özgüvensizlik, parasızlık korkusu, değersizlik korkusu, yetersizlik korkusu, sağlıkla ilgili korkular, gelecek korkusu, onaylanmama korkusu vb temel korkular ve diğer spesifik korkulardan) arınmanızı ve özgürleşmenizi sağlayacağı için öz potansiyelinize hızla ulaşabileceksiniz,
·          Hedeflerinizi belirleyip onlara ulaşacak motivasyonu kazanmış olacaksınız,
·          Hayatınızdaki değişimleri yapacak iç gücünüzü keşfetmiş ve ortaya çıkarmış olacaksınız,
·          Kendinize olan inancınız, güveniniz, öz sevginiz ve öz saygınız yükseleceğinden kendinizin en iyi versiyonunuza ulaşacaksınız,
·          Çekim yasasını en iyi nasıl kullanabileceğinizi bileceksiniz,
·          Hayat sorumluluğunuzu üstlenip gerçek özgürlüğü hissedebileceksiniz,
·          Enerjiniz değişeceği için yaşama daha aktif katılıp, hayata istediğiniz yönde katkı sunabileceksiniz,
·          Daha keyifli bir yaşam yaratarak, hayattan aldığınız tadı arttırabileceksiniz,
·          Böylece yaşam kalitenizdeki artışla, hedef ve isteklerinize; sahip olduğunuz metotlar ile daha kararlı ve inançlı bir şekilde ulaşabileceksiniz,
·          Sonuçta yaşamda değiştirmek istedikleriniz her ne ise, sosyal yaşam, iş yaşamı, aile yaşamı, maddi bolluk ve bereket, ilişkiler, özel yaşam veya amaçlara öz potansiyelinizi harekete geçirerek sahip olmanın doyumunu yaşayabileceksiniz.


Bu deneyime katılın, çünkü bunu hak ediyorsunuz.


Sevgiyle